İleri/Geri Sarılmış Günlükler#3 – Zamanın Askıda Kaldığı Yer
Bazen zaman, kendini insanın ortasında unutturur.
Yaşanacak/yaşanmayacak her şey aynı anda askıda.
Zaman buralara kadar gelmiş de devam etmeyi unutmuş.
Bazen böyle oluyor.
Bir hareketin tam ortasında zamana yakalanıyorum.
Sanki zaman, bir kareyi durdurmuş da ben o karede asılı kalmışım gibi.
Elimin hızı kalemin ucunu inceltmiş, kalemin çizgisi yoldan çıkmış gibi.
Bazı anlar ne geriye ait ne ileriye.
Kimsenin üzerine tarih atamadığı bir “duraksama bölgesi”
Ne geçmişe ait bir hatıraya dönüşüyor, ne de geleceğe uzanan bir ihtimali kovalıyor.
Sanki takvimden bir yaprak kopmuş ve düşeceği günü bekliyormuş.
Sanki bir pencere önünde durmuşum da rüzgâr, perdeyi bir parmak savurmuş.
Belki de zaman, birkaç saniyeliğine nefesini tutmuş.
Belki de - bu yüzden
bugün hiçbir şey “başlamış” gibi olmadı.
ve hiçbir şey “bitmiş” gibi hissettirmedi.
Bir gülümseme dudağımda yarım kaldı.
Bir cümle dilimin ucunda asılı.
Tenimde tanıdık bir dokunuşun izi.
Sanki günler sonra yaşanacak bir karşılaşmayı, şimdiden özlemişim gibi.
Elbet geçer diyerek oturuyorum yine masamın başına.
Ama geçmediğini biliyorum.
Çünkü geçmeyen şeyler, zaman değil ― şimdi’nin özlemi.
Her şeyin gölgesi üzerimden geçerken, gölgesi geçen ama kendisi görünmeyen şeyler…
Bir kapı sesi duyulmuş gibi
— oysa kapı yok
Bir isim çağrılmış gibi
— oysa kimse yok
Bazen üzerimden geçen şeyler… yalnızca “olma ihtimalleri”
Nedense insan, yaşamadığı ihtimallerin özlemini duyuyor.
Masamdaki kupamı elime alıyorum.
Biliyorum, birazdan onu yeniden bırakacağım.
Belki bu kez tamamlanır salınım…
Belki yine o aralıkta takılı kalırım.
Ama olsun.
Kahvemden bir yudum alırım.
İhtimaller insanı… neden bu kadar soğutuyor ki kupacığım?
Dün geceden kalma bir düş vardı.
Elimde bir defter, kırmızı kapaklı.
Birisi sokularak yanıma “içindekileri sen yazacaksın” diye fısıldadı.
Sayfalar boştu.
Kenarlarında su lekeleri…
Kıyıya vurmuş bir dalga köpüğü gibi.
Tam “neden bıraktın bunu bana?” diye soracakken uyandım.
Defter yoktu, kimse yoktu.
Yalnızca uykumun kıyısında titrek bir soru:
“Yaşanmamış hatıralar mı, yaşanacak rüyalar mı askıda tutar insanı?
Belki ikisi de.
Belki hiçbiri.
O yüzden bugün de defterin sayfasına bir cümle yazıyorum:
“Bazı zamanlar yaşanmak için değil, yalnızca içinden usulca geçmek için var.”


